Kabin Basıncı Nedir?

Bir uçak bileti satın aldınız, kapılardan geçtiniz, güvenlik kontrolü sona erdi derken şimdi uçağınız içinde koltuğunuza yerleşiyorsunuz. Uçuş başladı, kaptan gerekli bilgilendirmeleri anons geçti ve güvenlik vidyosu oynuyor. Ardından kabin görevlileri gayet basit ve anlaşılır bir uyarıda bulunuyor: “Kabin basıncının düşmesi durumunda oksijen maskeleri otomatik olarak düşecektir.”

Kabin basıncı düşerse ne olur? Neden oksijen maskeleri düşüyor? Şimdi bu merak edilen sorulara cevap verelim…

İşin temelinden başlayalım. Ortaokul yıllarımızda fen bilgisi derslerimizden hatırlarız belki. Öncelikle şunu hatırlamakta fayda var. “Havanın bir ağırlığı vardır”. Evet gözle görülmese de içinde bulunduğumuz atmosfer bir ağırlığa sahip ve içindeki bu hava yeryüzüne bir basınç uygulamaktadır.

İsterseniz kolay bir deneyle bunu test edebilirsiniz. 2 adet balonu alın. Birini şişirin, diğeri öylece sönük kalsın. Hassas terazinin iki kefesine bu balonları yerleştirin. Şişirdiğiniz balonun bulunduğu kefe aşağı doğru çökecek. Neden mi? Çünkü içindeki havanın bir ağırlığı vardır.

Bizler atmosferin ortasında çok derin bir gaz havuzunda bulunuyoruz. Etrafımız havayla çevrili. Biyolojik yapımız bu yüksek gaz basıncıyla yaşamaya alışmış.Burada yer çekimi etkisi de var. Yer çekimi, en fazla yer yüzeyinde etkisini hissettirir. Bu yüzden yükseğe çıktıkça, havayı çekme yetisi azalır. Yüksek irtifalarda hava moleküleri daha seyrekleşir ve basıncın etkisi de git gide azalır. Demek istediğimiz, bir insan yükseğe çıktıkça hava basıncı düşer, çünkü yükseklik arttığında havadaki gazların yoğunluğu azalır.

Normal şartlarda, siz deniz seviyesindeyken, havanın içindeki gazların neredeyse %20’si oksijendir. Siz daha yükseğe çıktıkça, atmosferin basıncı azalır, içindeki oksijen molekülleri seyrekleşir. Yani aynı miktarda oksijen alayım istiyorsanız, çok daha sık ve daha derin solumanız gerekecektir.

Şöyle anlatalım… Bir dağcı olduğunuzu düşünün. Deniz seviyesindeyken 1 kere içinize hava çektiniz ve 100 birim oksijen aldınız. 5200 metrelik Ağrı dağına çıktığınızda basınç azalacağından, 50 birim oksijen alacaksınız. Dünyanın en yüksek dağı Everest’e çıkarsanız 20 birim oksijen alırsınız. Bu değer o kadar azdır ki, çoğu dağcı bu yüksekliklerde oksijen maskesine ihtiyaç duyar. Aksi takdirde, oksijen yetersizliği bilincinizi kaybetmenize neden olur, hatta ani bir ölümle bile sonuçlanabilir.

Gelelim uçaklaraaa… En yüksek dağ olan Everest 8848 metre uzunluğunda. Ağrı Dağı ise 5137 metre. Peki, bir uçak hangi irtifada uçuyor biliyor musunuz? 9000 – 13000 metre aralığında. Yani 30.000 – 40.000 feet. Dağlardan çok daha yüksek. Bu yüksekliklerde hayatta kalabilmemiz için uçak için kabin oksijen miktarının artırılması gerekir.

Bu sebeple uçak içine sürekli hava göndermek gerekecektir. Bu sayede kabin içindeki hava sıkışacak ve kabinin basınçlanması sağlanacaktır. Basınç arttıkça hava molekülleri sıkışacak ve her nefeste daha fazla oksijen elde edilecektir. Günümüzün modern uçakları bu yöntemi uygulayarak seyahatlerini sağlamaktadır.

Belki şöyle düşünebilirsiniz… Neden kabin basınçlandırıyoruz, onun yerine oksijen miktarının daha çok olduğu düşük irtifalarda uçamaz mıyız? Maalesef uçamayız. Çünkü;

  • Eğer ki bir uçak alçak irtifalarda uçarsa, yüksek dağlar ve tepeler uçuş güvenliğine büyük tehlike oluşturur (Demin dağların metre cinsinden uzunluğunu ve uçakların yine metre cinsinden uçtuğu seviyeyi verdik.)
  • Bunun yanında, kötü hava koşulları her zaman düşük irtifalarda meydana gelir.
  • Bir diğer önemli konu da yakıt tasarrufu. Bir uçak ne kadar alçak uçarsa, bir o kadar fazla yakıt sarfiyatı olur.

Bu sebeplerden ötürü, yüksek irtifalarda uçup kabini basınçlandırmak daha ideal bir yöntemdir.

Uçaklar kabin basınçlandırmasını kabine sürekli taze hava göndererek sağlar. Fazla gelen hava ise uçağın arka bölümündeki valf’ten dışarı atılır. Eğer ki kabin için basınç çok ise, azaltmak için valf açılır. Tam tersi durumda ise valf kısılır. Buradaki kabin basıncı yönetimi, bilgisayar kontrollü bir sistem tarafından yönetilir.

Kabine salınan hava taze ve temiz havadır. Sirkülasyon çok fazla olduğundan her 2-3 dakikada bir uçağın havası tamamen değişmiş olur. Aslına bakarsanız, uçak kabinlerindeki hava, evlerinizden ve çalıştığınız ortamlardan çok daha temizdir.

Uçak kabinine salınan hava motor tipine ve modeline göre farkılılık gösterir. Hava kaynaklarımız motorda bulunan hava kompresörüdür. Motor aldığı havayı, yanma odasına gönderir, burada birkaç işlemden geçirip; ardından nemi, ısısı ve basıncı ayarlanmış bir şekilde kabine salar. Motorlarda bir aksaklık olması durumunda, uçağın kuyruk kısmında bulunan APU’lar, gerekli havayı temin ederler. Burada da bir sorun oluşursa ve kabin bir türlü basınçlandırılamıyorsa, o zaman baş üstündeki oksijen mas­keleri düşer. Bu maskeler uçak alçalana kadar gerekli oksijeni yolculara sağlar.

Kısacası, kabin basınçlandırılması konusunda her detay düşünülmüştür. Keyifle uçuşlar geçirmenizi dileriz…

Kaynak:

  • tronair.com
  • indiatoday.in
  • airspacemag.com
  • aerosavvy.com
  • travelandleisure.com
  • globalis.com.br

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir