Yolculuk Neden Susatır?
Kuru boğaz ve kaşıntılı gözler – hepimiz uçuş seyahatlerimizde anlık bile olsa bunların etkilerini hissetmişizdir. Peki, neden böyle hissederiz? Neden evde böyle olmaz da uçak içinde bunu yaşarız? Aslında bu soruların cevabı basit : “İnsan Doğası” gereği. İnsanların normal şartlarda solukladığı ve içinde yaşadığı hava, basınç, sıcaklık, oksijen belli bir orana sahiptir. Araştırmalara göre insanın alışık olduğu hava koşulları deniz seviyesinden yaklaşık 14 bin feet’e kadar uygundur. Daha yüksek irtifalarda insanların yaşabilmesi için destekleyici bir ekipmana ihtiyacı olacaktır. Uçaklar ise genelde 35 ile 40 bin feet arasında seyahat ederler. Bu irtifada hava basıncı, sıcaklık, oksijen oranı insanların yaşamasını imkânsızlaştırdığı için suni bir ortam oluşturulması zorunludur. Tıpkı balıklar için nasıl ki evde su akvaryumları oluşturuluyorsa, insanların yaşaması içinde gökyüzünde hava akvaryumu oluşturulabilir.
Gelin şimdi, yolculuklarımızda vücudumuzun neden her zamankinden daha fazla su kaybettiğini, bu durumun nelere yol açtığına ve önlemek için neler yapılabileceğine bir bakalım.
Bildiğimiz gibi uçaklar büyük bir insan topluluğunu tamamen kapalı bir kabin içerisinde uzun saatler boyunca barındırır. Uçak kabinleri dış ortamdan, kontrollü valfler ve çıkışlar dışında, tamamen izole şekilde tasarlanmıştır. Havalandırmanın sağlanması için pencere açılamayacağına göre kabine daima taze oksijen akışı gerekir. Aksi halde kabindeki oksijen, çok kısa sürede biter ve yolcular havasız kalır. Bunun yaşanmaması için uçak kabin için havasını iki şekilde taze tutar. Bunlardan biri uçağın hava filtrasyon sistemidir. Uçağın hava filtrasyon sistemi dışarıdan solunabilir hava alır ve kabinde bu havanın dolaşımını sağlar, bu sayede temiz bir ortam yaratılır. Fakat buradaki handikap şudur ki; uçak binlerce feet yukarıda seyahat eder. O yüzden bu irtifadaki hava oldukça kuru olacaktır.
Mayo Clinic’te Havacılık Tıbbı başkanı Dr. Clayton T. Cowl’un da bu konudaki detaylı araştırmasına göre yüksek irtifalardaki havanın nem oranı %10 ve %20 arasında değişir. Ancak insanın aşina olduğu nem seviyesi ise %30 ve %60 arasındadır. Düşük nem, nemin vücuttan hızla buharlaşması anlamına gelir ve bu da dehidrasyona neden olabilir. Yani aslında vücudumuz normalden daha fazla su kaybeder.
Ayrıca, bazı insanlar uçak yolculuğu sırasında oldukça stres yaşarlar, bu da terlemeye sebep olabilir ve yine normalden daha fazla su kaybetmeye başlarlar. Kaybedilen suyun yerine konulmaması da dehidrasyon demektir. Dehidrasyon seviyesinin yükselmesi ciddi problemlere yol açabilir. Fazla su kaybeden yolcular susuzluk ihtiyacıyla sürekli su isteyebilirler. Uçuşta yolcular tarafından çok fazla su talebi olursa, kabin havasının sıcaklığını değiştirmeleri için kabin memurları pilotları ikaz eder. Kokpit ısı açısından izole edilmiş bir alandır. Pilotlar stres ya da kokpitteki aletlerle sürekli meşgul olmaları dolayısıyla ısıyı yanlış algılayabilir, bu yüzden böyle bir ikaz gerekir.
Burada susuzluk hissi veya yüksek dehidrasyon seviyesi ile bahsedilen durum, sadece su içme isteği demek değildir. İnsan vücudunun nem dengesi bozulduğu zaman, su içme isteğine ilave olarak; göz, burun, ağız ve boğazda kuruma hissi yaşanır. Yani insan bulunduğu ortamda düşük neme maruz kalırsa burun, göz, ağız ve boğazdaki su molekülleri buharlaşarak kurur. Bu sebeple uçak seyahatlerinde, başlangıçta vücut su dengesinde herhangi bir problem olmasa bile, aradan belli bir saat geçince vücudun su dengesi şaşmaya başlayacaktır.
Ayrıca havanın kuru olması insan vücudunun bağışıklığını düşürebilir, çünkü vücuttaki nem kaybı patojenlerin vücuda girişine engel olan bir sistemin bozulması demektir. Maalesef bu yüzden uçaktaki hava daimi olarak sirküle edilse bile insan vücudunda hastalık eğilimini yükseltici bir yanı vardır. Yolcu konforunda da zaten yolcu kabininde öncelikle temiz ve kaliteli hava şarttır. Çünkü yolcu temiz hava solumak ister. Eğer ki kabin için hava ısısı doğru şekilde ayarlanmazsa o anda servis kalitesinin ya da yemeklerin mükemmelliği yolcuyu ilgilendirmeyecektir.
Fakat son zamanların yeni nesil uçaklarında böyle bir problemin yaşanmadığı iddia edilmektedir. Teknolojinin gelişmesiyle uçak üreticileri her geçen yıl uçakların negatif etkilerini minimize ederek modellerini giderek geliştirmektedir. Bu amaçla, yolcuların konforu üzerinde de bu negatifliğin farkına vararak yeni modellerine farklı özellikler ilave etmişlerdir. Örneğin, son zamanlarda Airbus A350 veya Boeing 787 gibi daha yeni, kompozit bir uçakta uzun mesafeli bir uçuş yaptıysanız, uçaktan inerken kurumuş bir ağız olmadan ve hatta cildinizin beklediğinizden daha iyi göründüğünü fark edebilirsiniz. Bunun sebebi ise bu uçakların oksijeni alış sistemi eski tip uçaklara göre farklı olmasıdır, yani bu uçaklarda kabine temiz hava basılmaktadır. Özellikle B787 ve A380 uçaklarda motordan bağımsız olarak ‘air generator’ üzerinden kabine hava gönderilmektedir. Yani uçak içine alınan hava bağımsız hava jeneratörlerinden sağlanır. Eski uçaklardaysa motor kompresörlerinden basınçlı hava alınır ve uygun şartlara dönüştürülerek kabine salınır. Kısacası, yeni nesil uçakların oksijeni alış sistemi farklıdır, kabine temiz hava basılır ve de kabin irtifası daha düşük olur. Böylece, yeni nesil uçakların yolcu konforu ile ilgili artıları ve içeriğindeki yeni teknolojilere ilişkin görece üstünlüğün sağlandığı söylenebilir.
Tabii ki de uçak seyahatlerimizde dehidrasyon seviyemizi korumak için uçacağımız uçak tipini seçme lüksümüz yok. O halde, son olarak yolculuk sırasında susuzluk hissini önlemek için yani vücut su dengemizi olması gereken seviyede muhafaza edebilmemiz için neler yapmamamız gerektiğine bakalım…
Öncelikle en temel kural su içmek olacaktır. Günlük hayatımızda da bir alışkanlık haline getirmemiz gereken bol su içme kuralı uçak seyahatlerinde daha fazla önem arz etmektedir. İçme suyunun yanı sıra susuzluk hissi ile mücadele etmenin bir diğer yolu da seyahat sırasında şarap ve kokteyller gibi alkol tüketiminden kaçınmak olacaktır. Hatta mümkünse uçak seyahati öncesi de yine alkol alınmaması önerilir. Düşük nem ile vücutta su kaybı oluşacağından boğazda kuruluk ya da gözlerde kaşıntı hissi de kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden doğal göz damlaları ve burun spreyi taşınması da faydalı olabilir.
Geri bildirim: Uzun Uçuşlarda Nasıl Beslenmeliyiz? - SeyrüSeferim